Hani
gerçeklerin –bazılarımızı ötekilerden daha fazla- acıttığı, çocuksu
düşlerden alıkoyduğu zamanlar vardır ya. Böyle zamanlardan daha az
hasarla çıkmak için, yaşamın akışını -bir süreliğine- masallara
“kaptırmak” -biz- özündeki masum çocuğu boşlamayan “büyükler” için de
sığınacak bir limandır adeta. İşte tam “o an”lar için, içimizdeki “gönül
gözü açık”ların kurduğu “büyülü” evrenlerden kısacık bir seçkiye göz
atmaya ne dersiniz?
A) MASAL BAŞLANGIÇLARI
1)
Bir varmış, bir yokmuş. Var varanın, sür sürenin, destursuz bağa
girenin, habersiz bal yiyenin! Bir at aldım; “dur dur” diye, bir tekme
vurdu; "geri dur!" diye! Paşa Camisi'nin minaresini belime
soktum; “borudur” diye. Kaplumbağayı havaya uçurdum; “arıdır” diye. Bir
varmış, bir yokmuş...
2)
Masal masal mat atar, iki tilki ot satar (bizim köyde burası zıplar
anlamında “.öt atar” şeklindedir. Ö.T.) Bindim deve boynuna, gittim
Halep yoluna. Halep yolu gülpazar, içinde tilki gezer. Tilki beni
korkuttu, kulağını burkuttu. Çık çıkalım çardağa, ok atalım ördeğe.
Ördek başını kaldırmış, vel velesini saldırmış. Velvelesi dizinde, gönlü
vezir kızında. Vezir kızı bal kaynatır, içinde kaşık oynatır. Bir
varmış, bir yokmuş...
3) Bir arı geldi "cız" dedi, "arının gidin"
siz dedi. Bire ağlar, bire başlar, tavalar ağlar, tencereler sızlar.
Körolsun münafıklar, cazılar (Antalya’da arsız insanı betimleyen cadıya
cazı denir. Ö.T.); yol üstü pırçak (burçak), kimisi yalan kimisi gerçek.
Bir varmış, bir yokmuş...
4)
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellâl iken, keçi berber
iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken. Beşik beşik
devrildi. Annem kaptı sopayı, ben dolaştım dört köşeyi; ben koştum o
koştu, yolda önüme bir atlı geşdi;
"Müjde, nenem dedeni doğurmuş, tuzlamak için tuz alacam!” dedi.
Elimi soktum üç metelik çıktı: Biri mangır, biri nikel, birinin de
aslı yok. Eve döndüm, horuzumu eğerledim, tuz alıp getirdim. Baktım
horuzumun arkası eğerden yara olmuş. Ona buna sordum; “yaraya ne süreyim?” diye, “ceviz sür, geçer!” dediler.
Eve geldim, cevizi ezdim, sürdüm. Ertesi gün birde baktım ki horuzun
sırtında kocaman bir ceviz ağacı çıkmamış mı? Bu ağacı çocuklar sokaktan
taşlaya taşlaya iki gün sonra yere kan gibi kırmızı bir karpuz düşmesin
mi? Hemen çakımı aldım, tarlaya çıktım, en iyi ve olgun karpuzlardan
birini seçtim. Keserken çakım içine kaçtı; aradım, bulamadım. Ben de
içine girdim, bir de ne göreyim: Karpuzun içinde çok güzel bir çarşı,
gezmeğe başladım. Karşı sokaktan bir tellâl bağırarak geliyordu; “Hacı
Mehmet Ağa’nın bir katar devesi kayboldu, bulana on lira bahşiş
vaaaarr!’diye. Ben de o sırada bir yoğurtçudan bir kese yoğurt
alıyordum. Yoğurdun tadına bakmak için elimi torbanın içine soktum ya
elime ağırca bir şey takıldı. Güç hal elimi torbadan çıkardım bir de ne
göreyim? Hacı Mehmet Ağanın bir katar devesi elimde sallanıyor. Torbayı
tellâlın yanına götürdüm verdim, bahşişimi aldım eve döndüm. Bir varmış, bir yokmuş...
5) Masal masal maniki, kuyruğu var on iki. On ikinin yansı, tilki babanın karısı...
B) MASAL ORTALARI
1) Az gittim, uz gittim, dere tepe düz gittim, altı ay bir güz gittim; arkama döndüm baktım ki bir çuvaldız boyu yol gitmişim...
2) Dere tepe aşarak, lâle sümbül biçerek, kahve- tütün içerek yol aldım. Döndüm, arkama baktım, bir buğday boyu yol gitmişim...
C) MASAL SONLARI
1) Eller ermiş muradına, ben çıktım gilâverdine...
Gilâvert yıkılmış; ağzıma üzümler tıkılmış.
2) Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. (Bu son da benim dinlediğim masallardan Ö.T.)
3) Damdan beş elma düştü: Biri benim, biri masal söyleyenin, biri ağzı yorulanın, biri Hasan, biri Memmed oğlunun. Kabukları da dinleyenlerin...
4) Masala kömür, bize ömür...
MANİLER
Gülüstanda gül gerek,
Her güle bülbül gerek!
Sencileyin güzele,
Bencileyin yâr gerek...
Gülüşerek koşalım,
Dağları dolaşalım,
Sen yağmur ol, ben rüzgâr,
Bu gece kavuşalım...
BEYİTLER
Güle gittik güllerle, güle güle güllere.
Gül dibinde gül dururken güller güldü güllere.
***
Hiç bahtım yok şu dünyada her işim bozgun düşer,
Bülbül için tuzak kursam içine kuzgun düşer...
(Sevgi, umut ve yaşama gücünün yüreğinize düşüp hiç çıkamaması dileğiyle...)
ANTALYA FOLKLOR DERLEMELERİ
Toplayan: ÖĞRETMENLER (‘e minnetle...)
Türk Akdeniz Dergisi Haziran 1937, Cilt: 1, Sayı: 3