YÜREKİÇİ BİR CANDAN ORGANİK YAŞAM ÖĞRETİLERİ..
ÖNÜNDE
KİLİM, DİLİNDE TÜRKÜ..
ELİ
ŞİFALI, YAŞAMA SEVDALI, GÖNLÜ VEFALI
ORGANİK
BİR CAN, BİR IŞIK İNSAN:
GÜZEL
ANADOLUMUZUN KORKUTELİ’NDEN YAMAN BİR ANA:
ZEYNEP
TUĞ..
DAHA
GÜZEL BİR DÜNYA İÇİN BU SÖYLEŞİYE GÖZ - GÖNÜL KATIN..
Bugün
size çok sıradışı bir varlığı tanıştıracağım. Yayla suları gibi duru, Yörük
ayranı gibi koyu, kökboya kilimler gibi has ve sağlam. Tanımaktan onur duyduğum
bilge bir insan. Başlığı okuyunca çok abarttığımı düşünebilirsiniz. Okudukça az
bile dediğimi göreceksiniz..
Bazı
insanlar “yaşamın sırrına ermişlik” hissi uyandırır insanda .. İyi günde, kötü
günde hava gibi, su gibi lazımdırlar. “İşcimen” deriz biz buralarda, elinden her
iş gelir. Her derde deva bilir. Ve bunu öyle aşkla dillendirir ki; “coşkun
sular gibi hep çağlasın, sözü - gücü hiç eksilmesin, gönlümüz sonsuza kadar dizinin
dibinde” kalsın isteriz.
Öyle
biri Zeynep TUĞ, birçok insan gibi benim de Zeynep Abam. 2015 yılının sonları
ile 2016 yılının başı arasında Antalya Büyükşehir Belediyesi Dış İlişkiler
Daire Başkanlığı’nca yaratılıp yürütülen “Antalya’nın Yerel ve Yöresel Ürünleri
Envanteri” çalışmaları sırasında tanıştık kendisiyle. Korkuteli İlçemizdeki
çalışmalarda proje sorumlusu arkadaşlar bürokrasi aşamasını hallediyorlardı. Ben
boş durmak yerine bir yaratı ile uğraşırken geldi aracımıza. O gün hiç hesapta
yokken köyden ilçeye gelince yetkin meziyetleri ve yöre kültürü hakkındaki
bilgisi nedeniyle bize yönlendirmişler. Gelişi bizim, benlik olmasın en çok
duyan olarak benim kısmetimmiş. Gelir gelmez birbirine uyumlu iki parça gibi
buluştuk ve zaman büyük bir verimle tıkır tıkır işlemeye başladı. Okudukça
hayran olup takdir edeceğiniz, çoğu zaman küçük dilinizi yutacak kadar
şaşıracağınız şeyler öğreneceksiniz. Evrenin hayrına bu bilgileri sizlere üç
bölümde aktarmak istiyorum. Hadi ilk partiye buyrun..
Zeynep Aba 60 yaşında bir Anadolu
kadını. Ev hanımı, çiftçi ve birazdan aktaracağım konularda özgün bir yaşam
ustası. Korkuteli - Büyükköy - Kırkpınar Yaylası’nda doğmuş. Şimdilerde eşi
Yeşilyayla’da imam olduğu için iki oğulları ile orada oturuyorlar. Tahsili
ilkokul ile sınırlı kalmış ancak yıllar sonra ortaokulu ve liseyi dışardan
bitirmiş. Bununla da yetinmemiş, 53 yaşında ehliyet almış. Yakında üniversite
okursa ne alâ..
En özgün yanlarından biri yörede
kaybolmakta olan özgün Alafaradın Kilimleri’nin son neferlerinden olması. Bu
konuda Halk Eğitim Merkezi himayesinde açılan kursta haftaiçi günde 8 saat usta
öğreticilik yapıyor. Bunun kadar benzersiz bir yanının organik süt ve süt
ürünleri gönüllüsü ve yaşatıcılığı olduğunu öğrenince ilkin “güzel yoğurt nasıl
yapılır?” ile başlıyoruz dopdoğal sohbetimize..
Güzel yoğurdun ilk şartı yem.
GDO’lu olanlar var ya, genetiği değişik buğdaylar. Onların yoğurdundan da, sütünden
de uzak durun. Bundan 10 sene önce 12 ton hınzır kemiğinin üğütülüp fenni yeme
girdiğini öğrendiğim an;
“ – Bu iş bitti, dedim bizim
hacıya. Bitti, bi daha yedirmem!” Şimdi getiririm bi kamyon köylüden, üğütür
üğütür veri(ri)m. Biz yemlerimizi “bizim” buğdaylarımızdan yapıyoruz. Eski
buğdaylarımızdan öğütüyoruz. İneğimize göcesini (bulgurdan küçükçe öğütülmüş
buğday -ki yörede tarhana yapımında da kullanılır-) veriyoruz. Fenni yemdeki
yoğurtla bizim verdiğimiz yemin yoğurdu kıyas bile edilmez..
- Nedir o yerli tohumdan elde
edilen buğdayların isimleri?
- Sarı buğday. Bizde; “Gocabuğday”
da “sarı buğday” diyelim.
- Gocabuğdaysa Gocabuğday
diyelim biz.
- Gocabuğday. Ekmeği de ondan
yaparız. İneklerimize de ondan veririz. Bu şeyler de çok dikkatliyim ben. Çorum
çocuğum dengeli büyüsün, sağlıklı olalım diye ben ineklerimin yemine varasıya
kendim üretiyom.
- İlk kayıt şartımız yem. Yemi
geçtik. Evet, güzel bi yemle..
- Yeme fazla bi katkı
girmeyecek. Mesela o yemlerdeki kemikler..
Hastalıklı kemik öğütüyorlar mesela. İnek hasta mı sağlıklı mı demiyolar. O
kemikler üğütülüyor, gonuyor yemlere. Bu oldumu yemden süde geçiyor. Sütten
bize geçiyor. Biz hastayız.
- Biz hastayız, doğru. Çoğumuz
da hastayız. Hem bedenen, hem ruhen hastayız.
- Herkes hasta.
- Peki, nasıl öğütücez
yoğurdumuzu? İkinci şart?
- Yoğurdumuzu önce tüp
gullanmeyoz.
- Ondan önce ama bişey söyledin
sen. Sağımı konusunda.
- Önce tabi, el sağımı. Enerjiyi
elden alcek ineğin göğsü.
- Değil mi? Makineyle sağılmamış
olacak.
- İneğin göğsünü tertemiz
yıkecez. Makineye girdikten sonra hem çeliğe temas ediyo hem naylon şeylere
memeler, tabi plastik de..
- Evet, kendi enerjimizi
aktardık,
- Elle sağdınmı o süt kendi
kendine veriyo özünü. Güzel geliyor o süt. İnek de hevesli, biz de hevesli
sağıyoz. Makinede ne gadar desen inek stres bile oluyo. Elde sağarken bi de
güzelce bi radyo getirdin mi..
- Ayy..:)
- Radyo getirim ben ineklerimin
yanına. Uzun havaları çekdiirim.
- Yaşa..
-İnek güzel bi süt verdimi.
Benim babam öyle yapardı. Sütümüzü de kendi elimizle sağdığımız zaman ben hiç
tüpte süt kaynatıp da yoğurt yapmadım.
- Odun ateşi yaa..:)
- Odun ateşi, köz. Hani o isli
ateş bi geçer. Kaynamaya başladıktan sonra yedi dakika kaynatırım en fazla.
Şoklamaya alırım. Soğuk suda şoklarım. O da işte 2-3 dakikada şoklanır.
- Şoklama nasıl yapılıyor?
- Soğuk suya oturtuyosun. Çok
soğuk suya mesela.
- Leğenin içine koyup?
- Buzun varsa leğenin içine buz
atarsın.
- Bu şoklamanın amacı nedir
ablacım?
- Kırılmayan mikroplar anında
kırılıyor. Ani hızla şoklanan peynirde mesela çok önemlidir. Ani şoklican.
Ondan sonra bizim derecemiz yoktur. Köy kadının eli, derecesi bu
parmaklardır(serçe parmak). Parmamızı
goyarız, 1-2-3-4-5-6-7-8. Böyle sakin saycez. Elin dayanıyosa hemen
yoğurt üğütceksin. Hemen. Öyle beklemecen. Beş litreye beş çay kaşığı. Altı
goyarsanız gene yoğurdunuz kötü olur.
- Allah Allah. Bakar mısın ya?
- Bi de aynı ısıda durcek.
Örtün, basdırın yani. Ne gadar batdaniyeniz, dolağınız (atkı) varsa. Pamuklu,
yünlü batdaniyeler, şeyler. Ama elyaf yok. Elyaf alır, vermez.
- Yaa, doğru. Diğerleri nefes alıyo.
- Alır, vermez enerjiyi.
- Alır, vermez kısmı çok önemli
biliyo musun? Üstümüze örttüğümüz yorganlar da enerjimizi alıyo, enerji
vermiyo. De mi? yünlerde, pamuklarda öyle mi ya?
- Evet, tabi canım. Püfür püfür
yatarsın. İnsanı sabaha gadar dinlendiren tek şey yündür.
- Evet, yoğurt ne kadar duracak
kapalı?
- 4 saat. Ondan sonra açıyon.
Kapalı şekilde dolaba koyuyon.
- Keşke dolaplar da olmasa
kuyularda falan soğutsak. O da doğal olsa. Bi yerde ona mahkûmuz. Evet?
- Ondan sonra iki gün bekletceniz
yoğurdu. Kestiğin zaman sulanır. Tadı kaçar. O yoğurt güzel olcaksa organik yem yemiş inekten olacak. Fenni yem yiyen
ineğin sütünden yapılan yoğurt süner. Hazır yoğurda mahkûm olursunuz.
Üğütemiyoz, yapamıyoz, diye başarısız galırsınız.
- Dediler ki; pastörize sütle de
çok güzel yoğurt olur, evet yoğurdu gibi olur dediler. Denedim ama hakikaten sünüyo..
- Şimdi ona geldik. O kültür böbrekleri bitiriyor. Bedenden bi sene
gitmiyor o kültür. Geç geç geç geç. Bir sene böbrekle(ri)ne zarar veriyor.
Bunların ölümünün sayısı bile, diyalize girenin sayısı, ölümü, hepsi verilik
nodüllerde.
- Peki, tereyağını nasıl güzel
yapcaz?
- Tereyağını, o da ısıtma ile yapıyoz. İneğin memesinden çıkınca az daha
ısıtıyoz yani. 35 dereceye gadar ısıtıyom ben. O da doğal ateşte ama bak, tüpte
değil. Biz suni bilmeyoz. Ben bi köylü kadınım ama böyle şeyleri konuşmasını
belki beceremem.
- Estağfurullah.
- Hep köy ateşini gullanırın ben. Biz tüp bilmeyoz. Gine, is girmeyo
süde. İs girerse tad bozulur. Ateşi
yakdınmı is çıkana gadar beklecen, bitcek. Tencere ya çelik ya kalaylı kap
olcek. Alimiyon hayır.
- Neden?
- Alimiyondaki katkılar çıkıyo süte. O zehir..
- Bize de çıkıyo. Beyne de
çıkıyo.
- O zaten sonraki iş. Önce sütü
gonuşuyoz ya.
- Alzheimer yapıyomuş biliyo
musun?
- Unutganlık. Ya sitresli gişi
unutgan olur gızım. Sitres başda. Bu sitresile uğraşmamak için gadınlar bunile (bununla)
uğraşsa yetiyo zaten sitrese. En azından; “ben organik yiyon yani” deye kendine
bi güveni gelcek.
- Evet, evet..
- Ee yoğurdu hazır ye, peyniri
hazır ye. E kefir yemiyola, kefir
vücudun galayı.. Hiç kimse kefiri yemiyo. Herkesde inek var halbüse.
- Bu söyleşiyi olduğu gibi
köşemde yayınlıyorum. Herkes öğrensin.
- Herkes öğrensin. Kefiri,
gerçek yoğurdu herkes öğrensin.
- Bu söylediklerin çok önemli.
- Peynir, çökelek. Mesela
çökelek çok önemli ya. Çökelek çok önemli. Yapmıyolla o gadar basit şeyi. Ben
şaşıyom ya. İyi de bu çocuklarınız noluyo? Hep obezite oluyo. Ben damak tadıma
düşkün olduğum için şişmanın ya. Çok yerim ben..
- Canım benim, yarasın. Evet,
tereyağına dönüyoruz.
- Tereyağında kaynatmiyoz, onu
ısıtıyoz. Eski makinelerimizde çekiyoz. Hem ekzersiz yapıyoz. 35 derece
ısıtıyoz. Çünkü bazı mikropların ölmesi lazım.
- Nasıl anlıyoruz 35 derece
olduğunu.
- Derecem var benim. Hem elimle
de bilirim. Derece olcek ben kaç yıllık
görevliyim? 20 yıllık görevliyim. Ilıtdık.
Eski süt makinelerimizde çekiyoz. Ceyran yok. Hem eksersiz yapıyoz. Böyle
çekerim ben (ellerini döndürüyor). Biraz bunu kullanırım, biraz bunu (sağ-sol).
Hem bi de hoşuma gider. Radyom da son ses çalışır.
- Ben de hiç radyosuz durmazdım
köyde..
- O radyo çalışcek illaki. Ben
süt çekerke de çalışcek, ev işi yaparke de. Radyosuz yapamam. Çok keyifli
yaparım. Talebele(ri)me de öyle diyom; “keyifli yapın bu işleri” diyom.
Yapcesek bu işi keyifli yapalım..
- Harikasın sen.
- Onlar da; “senden çok şey
öğrendik” diyolar. Çünkü hepsini tarif ederim bööle. Ondan sonra gaymağı yaptık
mı? Gaymağı gaynadıyoz.
- Ha, kaymağı çektik, o da
ayrıldı.
- Fokur fokur gaynıyo böyle.
Soğutuyoz, dolaba atıyoz. Buzlu(ğu)na. Buzlukta iki gün duracak. Kaynatmadan
attın mı karaciğere ince böce, çok küçük kurtlar giriyo. O da rahatsız ediyo.
Biz bilmeyoz, böyle yaşeyoz.
- Sen var ya.. Maşallah sana.
- İnce kurtlardan uzak durmamız
için bu organik yoğurtları yemeliyiz.
- Parazit konusu çok önemli.
- İşte parazit diyemiyom da ben.
- Ay canım.
- Benim suçlarım bunlar.
- Estağfurullah. Ne suçuymuş o?
- Bize kurt diye öğretildi.
- Ne suçuymuş? Ee, bağırsak kurdu
doğrusu da biz de şimdi parazit diye biliyoz. Suçsa bu da bizim suçumuz.
- J Bunlar karaciğere geçmemesi
için bunlara çok dikkat etmemiz lazım. Mutlaka kaymak kaynicek. Buzluğa atıp
600 derecede kırılmayan mikroplar orda kırılır, iki gün durduğu zaman. Yok
oluyor yani. İçinde yok eder. Bi de kayneyoya. Bunu indiriyoz, bi tülbent. O
tülbent de sade sirkeyle, sabunla yıkanan bişey. Zeytinyağlı sabunna yıkancek. Deterjan
deymecek. Kesesine de tülbende de hişbişe kullanılmecek. Saçde, başde dülbende dakıp da; “ee, süzüveren
(süzüvereyim)” dediğin zaman olmeyı yani. Bunda mantar da olu, kel de. Her mikrop
olur saçda. Hele bizim köy gadınları, bakımsızız.
- Ay ayy. Hiç de bakımsız
değilsin.
- Bunu temiz, bi tırtırlı şeyim
vardır benim, çelik yağ bulama leğenim. Onda buluyom. (Bulamak: elle tek yönde
çevirmek) Soğuk suyla buz gibi yıkıyom. Bi de güzelce, mesela yoğurt
bakırlarına ya da en güzel çeliğe goy, ters çevir. Yavaş yavaş suyunu salar.
Hiç yağdan kaybın olamaz senin. Su gider. Tuz bile atmam. Tuz da kullandığımız
bizim kaya duzu. Değirmene girik değildir duzlarımız. Hiç. Yediğimiz tuzlar.
Misafire goyduğumuzda utanmayız bile. İri iri, patır patır yeriz.
- Niye utanacakmışız?
- Bak, istediği gadar durar o
yağ. Hiç ekşimez, acımaz. Çok güzel olur.
- Nerde saklıcaz, buzlukta mı
saklıcaz?
- Dolapda, aşşada. Bişey olmaz,
diyosun..
- Peki, peynire gelelim..
- Peyniri hangisini yapıyoz?
- Dedin ya iki türlüdür dedin
peynirin mayası.
- Üç türlü, beş türlü.
- Mayası, mayası.
- Haa. Ona girmeyelim, ötekine
yoksa beni yokederler..
- Etmezler, etmezler..
- Ederler. Çünkü ekmeğe de
goyuyolar onu, onsuz olmeyo. Hiçbir şey o mikropsuz olmeyo. Yediğimiz herşeye
giriyo.
- Ne demek istediğini anlamadım
ama..
- Hani o hınzır ürünleri var ya.
Onu goyuyolar mayalara.
- Öyle mi?
- Bi de hava atıyolar bize.
- Biz evde nasıl doğal yapcaz peki?
- Doğal yoğurt ve nohutla.
Nohudu güzelce kaynat. Çok kaynatcen nohudu. Nohut da gübresiz, organik olcek.
Gübresiz nohut. İyice kaynat, kaynat yer ateşte böyle. Yer ateşin yoksa
düdüklüye koy. O iyice böyle bulgur bulgur olur böle elinile. Temiz elle onu güzelce
bi hamur et. Ama çok da değil. Çok suyla değil. Az bi suyla, kendi suyunna yap.
İçine bi bardak yoğurt koy. Öyle hamuru yoğur, goy. Hamur gelir (mayalanır).
Ondan bi maya al, sakla onu. Bizim mayamız budur yani.
- Ama bu hamur mayası.
- Hamur mayası işte.
- Ben sana peynir mayasını
soruyom annecim.
- Ay, nerden aklım oraa gaydı?
- Peynirden açıldı. İki mayası
vardır peynirin dedin sen. O yüzden. Bu hamur mayası tamam. Kabuklarını alıyoz
mu o nohudun?
- Gabığı galıyo. Yoğurtla karışdırıyoz.
Tutam tutam alıyoz. Hah, onu(n)la unu yuğurduğun zaman, benim bu tarif
ettiğimle, hamur gabarı. Ondan bişir, bişir. Bu gadar (bi avuç kadar) alago.
Goy dolabına. İkinciyi onula mayala gari.
- Bu da çok lezzetli oluyo
ayrıca de mi?
- Canım bizim eski, annemizin
bildiği buydu. Şimdi napıyoz? Gidiveyoz. Bi maya buluyoz, geliyoz. Hemen o da
getiriveyo ya hamırı. Keyif oluyoz. Halbükü vücuda zararı ne kadar onun? Hiç
salmeyo böbrekler onu. O katkıları salmeyor.
- Senin demek istediğini ben
anladım. Hazır mayalardaki o maddeyi anladım ben.
- Ben onu demeye çekiniyon,
zaten onu adı bile anılmeyo yani.
- Tarımı bitiren unsurlardan
birisi. Bizim köylerde yaptığımız anketlerde, derlemelerde gördüğümüz. Tarımı
bitiren unsurların başında geliyor.
- Market ürünü olup jelatin
olmayan yoktur. Ondan sonra bunu herkes de yeyor, keyif oluyor. Neden kızım biz
bu hale geldik?
- Neden bu kadar sinirliyiz
acaba? Biraz da onun etkisi var. Çünkü o hayvanın genleri geçiyor yiyeceklere.
Yediklerimiz de bizi sinirli yapıyo.
- Hele o yavrucaklara market
ürününü nasıl alışdırıyonuz, kolaya? Kola dişleri dibinden bitiriyor.
- Evet. Peynir mayasına
gelelim..
- Ben hazır peynir mayası kullanmeyom
Öznur.
- Aferim. J
- Çünkü neydiği belli değil. Onlarla
peynir yaptığın zaman leş gibi kokuyor. Ben biliyom. O leş gibi kokan
peynirleri hemen çuvallara basıyolar. Nişastayla cizmelerle giriyolar. Güzelce
bir harman ediyolar. Acısını, şeyini aldırıp, o kokuyu havalandırıp buzluğa
gidiyo. Ondan sonra çıkarıyolar, ne güzel peynir. O hale gelesiye kadar güzel
güzel paket peynir satsana. Satamıyolar. Hep çuval peyniri yapıyolar. Neden?
Peynirler olmuyo artık. Salamura olmuyor. Hep ineğin yediği bozuk yemlerden.
- Katkı maddeleri ile
düzeltiyolar.
- Benim peynir mayam; sirke,
limon tuzu, limon.
- Onlardan maya yapıyosun?
Nasıl? Ne oranda karıştırcaz?
- Biz kendi yiyeceğimiz kadar
ürettiğimiz için 5 litre süte bi çay kaşığı limon tuzu, bi çay kaşığı tuz ama
hiç de(ği)rmene girmeyik tuz. İri, kaya tuzu.
- Bi de sirke dedin?
- Sirkeyle de maya olur. Üstüne limon da
gezdirsen de olur. Peynir telem telem olur. Bulgur bulgur olur.
- Şimdi, bir çay kaşığı limon
tuzu ile bi çay kaşığı tuzu karıştırıyosun.
- Karıştırıyon. O duruyor. Süt
kaynamaya başladığında o iri tuzdan şöyle ekeliyon. O gene gaynamaya çalışıyor.
O limon tuzunu da eritip suyunu hemen döküyon. Zaten su bi yana gider, peynir
bi yana gider. Anında yap peynirini, sabaha çocuklarına börek yedir. Çok basit. En güzel peynir budur.
- Peki, sirkeli olanı?
- Sirkeli olanı da gaynevecende
(kaynayacağı sırada). O çok önemli. Onu herkes yapamaz. Böyle daşmaya (taşmaya)
başladımı sirkeyi dök, hiç elleme. Ateşi kapat.
- Ne kadar sirke?
- Beş litreye bi çay bardağı.
Elma sirkesi veya üzüm sirkesi. Döktüğünde anında su bi yana gider, peynir bi
yana. İster kesede süz istersen süzgece koy. Sabah kadar süzdürdünmü üstünde
ağırlık koyup kiremit gibi olur.
- Sen Allah bilir bunu deriye de
tepiyosundur.
- Benim müşterim çok, deriye
deptirmiyolar. Benim şu kadar yağımı
alıyolar elimde bulunan. Yağ, peynir ne bulurlarsa. Fırsat vermiyolar. Ben
kalıntılardan basıp ediyom.
- Yağları da karına bassan..??
- Yaa.
- Ben sana yardımcı olarak
geliyim boş zamanlarımda.
- De mi, o garının yağı ne
lezzetli olur.
- Durdukça lezzetlenir.
- Bak şimdi var ya ben napıyom?
Kendim organik sarı buğdayımı üğütüyom, kepeğini tekrar üğütüyom. Ruşeym var ya
Ruşeym. Rüşeymle o kepeği gatıyom böyle içine ekmeğin. Bir yazılıyo böyle.
Peynir kendiyin, yağ kendiyin. Oturdun mu..
- Oohh, tadına doyulmaz. Odun
ateşi, sacın üstünde. Allaahh..
- Hepsi.
- Çay konusunda ne düşünüyosun?
Şimdi yanında çay geldi aklıma. Çay konusunda ne düşünüyosun?
- Çayı seviyom. Çayı hep limonlu
içmeyi tercih ediyom. Limonsuz çay içmiyoz. Çocuklarıma da onu öğrettim. Çünkü
kansızlık, demir eksikliği, başına bi sürü hastalık çıkıyo.
- Limon bunu önlüyo mu?
- Tabi, önlüyo. Açık içiyom.
Zaten de limon çok faydalı. Hem de yararı da var çayın biliyon mu?
Dinlendiriyo. Bak biz köyden geldik, hemen ilk işimiz çayı önden içirdim.
Ekmekten sonra çay içirmem ben. Bi saat - iki saat sonra. Ondan önce tercih
ederim. Tatlıyla çayı ondan önce tercih ederim. Bi dinlensinler diye.
- Başka sevdiğin yemeklerden,
böyle özellikle tercih ettiğin? Besleyici yemeklerden?
- Tarhana.
- Eveet. Bi anlatır mısın nasıl
yapıyosun?
- Tarhanada herşey var.
Yoğurdundan, domatesinden, biberinden. Sarımsak zaten doğal ilaç. Her gün
sarımsağı alan vücut hasta olmaz. Biz her sabah tarhanamızı yeriz. Bunun
yanında köy yumurtası olur. Pekmez olur, bal olur, üzümü olur. Hepsi olur ama önden
tarhanayı bi alırız. Kalp - damar hastalıklarına karşı çocuklarıma zeytinyağı
ve tereyağından başka yağ yedirmedim. Kalp-damar hastalığı sadeyağdan değil öteki
yağlardan oluyor zaten. Şimdi bizim napıyolar biliyon mu? Biz diyolar bi kaymak
alıyoz, hemen dönüveyo. Zaten bir liralık atık yağ koyuyorlar sütün içine. Çekiyolar
makineyle, hemen yağ oluveyo. Bizde öyle olmeyı ki yağ. Ben dolaba goymasam
saatlerce bu kol döner. Ama şimdi pratik yolunu öğrendim. Hemen onlardan pratik
yapıyom ben. Tereyağını, dolamasını.
- Yani pratik yöntemi dediğin
buzluğa koyma işi. O hemen getiriyo diyosun de mi tereyağını?
- Tabi hemen getiriyo.
- Getiriyo diyoruz çünkü biz,
aynı dili konuştuğumuz için. Getiriyo demek,
- Çabuk oluyo demek.
- Evet, kaymağın tereyağına
dönmesi demek. Bunu da açıkliyim ki sonra şey olmasın. “Ne demek getiriyo, kim
nereye getiriyo?” denmesin.
- İşte bizim köy konuşmalarımız
öyle.
- Evet. Başka, tarhanayı nasıl
yaptığını anlatacaktın. Baştan ama taa baştan.
- Yine geliyoz işte organik
hepsi. Yayla domatesi,
- Evet, gelelim. Keşke hiç ordan
gitmeyelim.
- Hiç ordan gidemiyom çünkü
benim alışkanlıklarım bi tek o. En çok üzerinde durduğum sağlığım. O
kaybolmasın. Tarana çok basit. Yoğurdu gene böyle, kendi yoğurdumu üğüttüğüm
gibi. Domatesi gene elde sıkma. Makineye koyma yok.
- Rendeyle mi?
- Evet. Hiş makineye girmecek
bunlar. Makineye girdiği an azalır vitamini, şusu busu. Demirli şeyler
deymecek. Sade elden alcek enerjiyi hamur. Bi kişinin başı ağrısa, elini koysan
o ağrı geçer diyolla ya. Nasıl biliyom biliyon mu? Bizim başımız ağrırdı; “ - Baba
bizim başımız ağrıyo” derdik. Bi de anasının adıydım ya, geli bubam böle, sanki
o anda geçmiş gibi olurdu.
- Ayy. Evet, tarhanaya dönelim.
Biz konuyu çok kaynatıyoz bak seninle.
- Ama kaynatıyoz seviyom
konuşmalarını, çünkü bene (bana) uydu. Uymasaydı ben böyle uyuklardım şimdiye
içinizde. Taranada genetiği değişik buğday olmecek. Hamuru kepekli olcek.
- Hamur mu olur, yarma gibi mi
olur? Göce.
- Yarma olmecek. Bildiğin
nohutla. Nohutla buğdayı tertemiz yıkar kurutursun, değirmende üğütürsün.
- Nohut da mı üğütülür.
- Tabi, nohutla, yoksa..
- Ne kadar büyüklükte olacak?
- Bi tenekeye beş kilo.
- Hayır, hayır. İriliği?
- İri un olur o.
- Un olcak, haa..
- O dereceli un olur. Öyle ekmek
unu olmaz.
- Eski el taşlarında mı?
-Yok, gara dermenlerde. Onlar da
ceyranlı da gara dermen gibi üğüdüyo, kepekli. Yeşilyayla’da. Olmasa da ben
kendim 15 sene dermencilik yaptım babamın evinde.
- Maşallah.
- Bilirim yani. O dermenleri
bulurum. Ondan sonra yoğurdunu, domatesini, feslikenini, nanesini bi garma
yaparsın. Bekletirsin 1-2 saat. İyice özleşir. Bi teneke una 6-7 kilo domates,
10 kilo kadar da yoğurt. Yoğurduna çok özen gösteriyoz. Temel gıdası yoğurt.
Ondan sonra da bişerke (pişerken)
sarımsağına çok önem veriyoz. Böle gararız. Pamuk çuvallara goycen. Naylona goymecen.
Pamuk çuvalda hem küf olmaz hem ekşi suyunu hemen atar. 21 gün durdurdunmu
övelemesi (ufalaması) de çok basit olur.
- Pamuk çuvalda yığılı mı duruyo
böyle?
- Tabi. Hamur halinde durar. 21
gün durduruz. Ondan sonra sereriz. Gene böyle pamuk sofra bezlerine. Naylonları
hiç tercih etmeyoz. O hemen suyunu alır pamuklu şeyler. Hiş gullanmadımız
çarşaflarım vardır. Tertemiz goyarım. Tekrar zamanı geldiğinde ona yaparım.
Kurutur goyarsın tarananı. Onu bi gış da
yeriz.
- Onu kışın nasıl yapcaz,
pişirirken?
- Bişirirken önce tereyağını,
domatesini, biberini hafif gavrıklarsın. Biberi en son goyarsın. Yandımı
tarananın üsdüne çıkar. Soğuk goyarsın suyunu tencereye. Isıdık oldumu topak
topak olur taarana. Suyunu godunmu hemen taranasını goyun, garışdırı, garışdırı
bişirin.
- Kaynayana kadar da yine enerji
akıttın mutlaka..
- Zaten sevgiyle yapmadığın her
yemeğin tadı olmaz. İlle o sevgiyi goycen o yemeğe. Heves etcen yani.
- Çok tatlısın sen.
- Bunu yerken çok güzel yersin.
Enerjili yemek. Mesela bi patates yemeğini önemsemezsin. Güzel güzel
gavruklasan, sarımsağını. Sarımsaksız hiç yemek yemem. Hiiçç. Pirinç çorbası
dahi olsa ille ona gircek o. “Tansiyonumu düşürüyo” diyo bazısı. Hiş de düşmez
benim tansiyonum. Tansiyon, şeker bilmem zaten. Yoktur benim öyle bi
rahatsızlığım da.
- Maşallah. Neye bağlıyosun
bunu?
- Sağlıklı olmak için organik. Esgiye
döncez.. Dedenden, nenenden ne gördüysen o. Hişbir alime, bilgice sormecez
bunları. Dedesinde nenesinde ne gördüyse ona döncek. Yoksa sağlıklı yaşam yok..