12 Mart 2017 Pazar

ÇÖPÇÜ

ÇÖPÇÜ

Güllük’ten Teomanpaşa Caddesi’ne girdiğinizde solda külüstür bir dükkanda kitap satardı..
Dükkanının adı da; “Çöpçü” idi..
Kor sıcakta, kör eden soğukta, er sabah, ibadet eder gibi ordaydı.
İlerleyen yaşına rağmen bir dakika durmaz, ya kitap dizer, ya insanlara dervişçe hizmet verir ya da okurdu.

İlk ne zaman tanıştık hatırlamıyorum.
Çok mutlu olduğum bir özelliğim yolumun üstündeki herkese selam vermek, yardıma ihtiyacı olana el uzatmak, araçların üstlerine süre süre paçavra ettiği bisiklet yolu ayraçlarının mezilden çıkanlarını, benim gibi bisikletseverler kaymasın diye, düzeltmek gibi şeylerdir. Selam vermeye verirsin de herkesten aynı sıcaklıkta alamazsın. Eş ruhlar mıknatıs gibi çeker birbirini. O selamımı besleyerek karşılayan biriydi.

O kadar naif ve muhterem bir insandı ki adını sorsam kırmaktan korkardım.
Bazen yaya çoğu zaman bisikletle önünden geçerken ayakta değilse “günaydın hocam” diyerek ayağa kalkardı. Bizim köyde “beni mahcup etme” anlamında; “benim eğemi yamma” denir. Yerin dibine girerdim. Ne hocası? Biz onların ekmeğinin tuzu değiliz.

Son yıllarda birbirimizi her görüşte selamdan öte söyleşir olmuştuk.
Bazen yazı veya şiirlerimden bir çıktı alır, sunardım. Gözlerinden fışkıran çocuksu sevinçle alır, hürmetle bana özel dosyaya koyardı. Çoğu geçişimde bir şey ikram etmeye çağırırdı. Ya işe ya eve koşturur, ya pazardan bisikletin kolları dolu geçer ya da kedilerime yetişmeye çalışırdım. Ben bazen börek, pişi yaptığımda, annemin “hısda dağıtmak” dediği paylaşım gibi, O’nun payını bırakmadan geçmezdim. O da bana kendi lokmalarını sunardı. Ya Tahtacılık veya şifacılık konusunda özel bir kitap..

Bir gün söyleşi yapayım isterdim O’nunla. Kimdi, nereden nereye gelmişti? Bir kaç kez oturup özel hiçbir şeye girmeden zamaneden konuşmuştuk. Bu konuşmalardan birinde eşinin kanser olduğunu ve O’nun tedavisi için doktora taşındıklarını söylemişti. Buna rağmen hep sevecen bakışlı, bilge huyluydu..

Bu kış dükkânı eskisi gibi erken açmamaya başlamıştı. O kadar çetin geçti ya bu yıl. O kadar erken ekmek almaya bile gidemez olmuştu insanlar. Bir de malum, memleketin kanı çekildi adeta. İşsiz, umutsuz insan çoğaldı.  Öğlen eve yemeğe giderken açtığını gördüğümde sevinirdim.

Sonraki günler öğlen de açılmaz oldu. Telefonunu aradım, yanıt yoktu. O ara yine kendi gibi gül yüzlü bir hanım kız aldı yerini. Kızıymış. Babasının iyi, sadece biraz işleri olduğunu söyledi. Kabul eder gibi boyun eğdim ama içimde bir evham vardı. Nice sonra geldi. İyi olduğunu söylüyordu.

Birkaç gün sonra baktım, dükkânda kiralık levhası var. Dünya başıma yıkıldı. Yan dükkândaki ablaya sordum. “Kapatıyor” dedi hüzünle. Meğer o gelmediği günlerde tutukluymuş. Hiç sızlanmaz, kimseyi suçlamazdı. Bu konuda tek bir kelime etmedi ama korsan kitap satmakla suçlamışlardı. Her “korsan işler yapan”ın cezası verilseydi biz de haklı görebilirdik bu yaştaki bir insana reva görülen muameleyi. Ona sıra gelene kadar ne çok can yakanın, hak yiyenin, insanlıktan utandıranların sırtı sıvazlanmadı ki..

Birkaç güne “Çöpçü” de gitti ordan, çer “çöpü” de. Yerinde bomboş, tamtakır bir dükkan, üç duvar ile önüne kitaplar serpiştirilmeyen bir duvarlık pencere kaldı.. Oysa o “çöpler”; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nice neslin tohumları idi.. Çoktandır topraklara kısır, yüreklere de sevgisiz tohumlar ekilir oldu..

Çorum’dan ziyaretime gelip iş yerine uğrayana kadar emanet ettiğim cana bile bir iki kitap hediye etmişti. Herkesin eğilimini bilen, gönlüne göre kitaplar sunan koca yürek –içim yanarak söylüyorum- dönmemek üzere sokağımızdan çekildi.. Her geçişte gözlerim doluyor, kederli ve kırgınım.. İnsanların sevgiyle besli bilgiye ulaşmasının önüne bir ket daha vuruldu.

Gönülleri süpüren “Çöpçü”ler bir bir temizleniyor.
Bakalım bundan sonraki “çöpleri” kim “temizleyecek” ya da “çöpler” kimleri?

Öznur TANAL 1 Mart 2017 - ANTALYA


KULAK VERİN BU ÇAĞRIYA..

DOĞARKEN FARKI DOĞMADIK,
AYIRMA BİZİ KENDİNDEN,
YAKIŞMAZ BİZE İKİLİK,
AYIRMA BİZİ KENDİNDEN.. 

demişti yağmur gönüllü ozan Muhlis AKARSU. Ayırdılar. 2 Temmuz 1993'te Sivas’ta insanlığı utandıran bir vahşetle yaktıkları 37 candan biriydi.. 

Neydi işlerine gelmeyen, paylaşamadığımız?.. 

Bugünlerde aklıma gelip duruyor;

BEYLER TAHTINDAN İNERLER,
AYAKSIZ ATA BİNERLER,
TOPRAĞA GÖMÜP DÖNERLER,
BİR DOST, BİR POST YETER BANA.. demişti Seyit Sefili de..

Herkes binecek o “ayaksız at” tabuta.. 
Mazlum gibi zalim de, alleme-i cihan da..
Oysa hepimize yetecek kadar nimet var Dünya’da..
Her geçen gün talan edilse de; 
Toprağımız bitek, sularımız coşkulu, doğamız can fışkıran cinsten..
Otumuz deva, suyumuz şifa, her canımız ayrı bir dünya, umman-ı derya..
Bir de kardeşçe yaşasak, olmaz mı ya? 
Çok bişeye ihtiyacımız da yok aslında..
Dünya dolu malımız olsa kursağımız kadar yiyebiliriz anca.
Ne bu doymazlık, ne bitmez kavga?..

“BU YIL BÖYLE GİDERSE, HALİM HARAPTIR BENİM!” diyordu ya bir Anadolu Türküsü..
Birimizin değil hepimizin hali harap olacak, dümeni hep çatışmaya kırdıkça..
Ve değil bölüşemediğimiz için kavga edecek, gömülecek bir karış toprağımız  kalmayacak sonunda..

Bütün inançların öbür dünyada vaadettiği ilahi huzura bu dünyada kavuşmak için;

Birbirimizsiz bir yaşamın mümkün olamayacağını anlamaktan, 
Her varlıktaki Tanrısal Öz’e ve yaşam hakkına saygı göstermeyi öğrenmekten,
“Ayaksız At”ı hiç akıldan çıkarmadan, yaratılan herşeyi koruyup kutsamaktan,
Birlik olunca ne mucizeler yaratabileceğimizi görüp bu uğurda çalışmaktan,
Bu toprakları bize yurt edenlerin sorumluluğunu hep duyup emanetlerini korumaktan.. başka çaremiz yok..

Tek bir kurtuluş yolumuz var; SEVGİ..

“Bizi yakar bizim ateş, söndürmektir tek çaresi..” demişti Koca Veysel..

Ey uygarlıklar beşiği, bilgeler diyarı Anadolu'nun kadim çocuğu,  canım kardeşim;

Biz kimiz ki ilahi bir birlik ve düzenle dönen bu evrene kafa tutalım?
Ateş bizi sadece ısıtsın, aydınlatsın. Gel söndürelim içimizdeki kini..

Bir hiç olduğumuzu görecek duruma düşmeden, özümüzdeki Hakk’la buluşmak, 
Dava Ayaksız At’tan sonrasına kalmadan insanlığın birliğindeki kudreti farketmek hepimizin hayrına.. 

Gel biz sevgiden, kardeşlikten yana duralım. Ağıtlar yerine hep bir ağızdan türküler söyleyelim. Anadolu'muzun eşsiz dokusuna uygun, el ele yaşayalım.. 

Dirlik - düzenlik, bolluk - bereket, kardeşlik ve ağız tadı için;

Hadi yanından bir sokulmalık yer aç ya da gel yanıma,

Yüreğimin sıcaklığına uzat elini..
Anca böyle buluruz Hakk'ın yolunu..
Canımı alma, can kat canıma..

Öznur TANAL 
21 Şubat 2017 

ANTALYA