ÇÖPÇÜ
Güllük’ten Teomanpaşa Caddesi’ne girdiğinizde solda külüstür bir
dükkanda kitap satardı..
Dükkanının adı da; “Çöpçü” idi..
Kor sıcakta, kör eden soğukta, er sabah, ibadet eder gibi ordaydı.
İlerleyen yaşına rağmen bir dakika durmaz, ya kitap dizer, ya insanlara
dervişçe hizmet verir ya da okurdu.
İlk ne zaman tanıştık hatırlamıyorum.
Çok mutlu olduğum bir özelliğim yolumun üstündeki herkese selam vermek,
yardıma ihtiyacı olana el uzatmak, araçların üstlerine süre süre paçavra ettiği
bisiklet yolu ayraçlarının mezilden çıkanlarını, benim gibi bisikletseverler
kaymasın diye, düzeltmek gibi şeylerdir. Selam vermeye verirsin de herkesten
aynı sıcaklıkta alamazsın. Eş ruhlar mıknatıs gibi çeker birbirini. O selamımı
besleyerek karşılayan biriydi.
O kadar naif ve muhterem bir insandı ki adını sorsam kırmaktan
korkardım.
Bazen yaya çoğu zaman bisikletle önünden geçerken ayakta değilse
“günaydın hocam” diyerek ayağa kalkardı. Bizim köyde “beni mahcup etme”
anlamında; “benim eğemi yamma” denir. Yerin dibine girerdim. Ne hocası? Biz
onların ekmeğinin tuzu değiliz.
Son yıllarda birbirimizi her görüşte selamdan öte söyleşir olmuştuk.
Bazen yazı veya şiirlerimden bir çıktı alır, sunardım. Gözlerinden fışkıran
çocuksu sevinçle alır, hürmetle bana özel dosyaya koyardı. Çoğu geçişimde bir
şey ikram etmeye çağırırdı. Ya işe ya eve koşturur, ya pazardan bisikletin
kolları dolu geçer ya da kedilerime yetişmeye çalışırdım. Ben bazen börek, pişi
yaptığımda, annemin “hısda dağıtmak” dediği paylaşım gibi, O’nun payını
bırakmadan geçmezdim. O da bana kendi lokmalarını sunardı. Ya Tahtacılık veya
şifacılık konusunda özel bir kitap..
Bir gün söyleşi yapayım isterdim O’nunla. Kimdi, nereden nereye
gelmişti? Bir kaç kez oturup özel hiçbir şeye girmeden zamaneden konuşmuştuk.
Bu konuşmalardan birinde eşinin kanser olduğunu ve O’nun tedavisi için doktora
taşındıklarını söylemişti. Buna rağmen hep sevecen bakışlı, bilge huyluydu..
Bu kış dükkânı eskisi gibi erken açmamaya başlamıştı. O kadar çetin
geçti ya bu yıl. O kadar erken ekmek almaya bile gidemez olmuştu insanlar. Bir
de malum, memleketin kanı çekildi adeta. İşsiz, umutsuz insan çoğaldı. Öğlen eve yemeğe giderken açtığını gördüğümde
sevinirdim.
Sonraki günler öğlen de açılmaz oldu. Telefonunu aradım, yanıt yoktu. O
ara yine kendi gibi gül yüzlü bir hanım kız aldı yerini. Kızıymış. Babasının
iyi, sadece biraz işleri olduğunu söyledi. Kabul eder gibi boyun eğdim ama
içimde bir evham vardı. Nice sonra geldi. İyi olduğunu söylüyordu.
Birkaç gün sonra baktım, dükkânda kiralık levhası var. Dünya başıma
yıkıldı. Yan dükkândaki ablaya sordum. “Kapatıyor” dedi hüzünle. Meğer o
gelmediği günlerde tutukluymuş. Hiç sızlanmaz, kimseyi suçlamazdı. Bu konuda
tek bir kelime etmedi ama korsan kitap satmakla suçlamışlardı. Her “korsan
işler yapan”ın cezası verilseydi biz de haklı görebilirdik bu yaştaki bir
insana reva görülen muameleyi. Ona sıra gelene kadar ne çok can yakanın, hak
yiyenin, insanlıktan utandıranların sırtı sıvazlanmadı ki..
Birkaç güne “Çöpçü” de gitti ordan, çer “çöpü” de. Yerinde bomboş,
tamtakır bir dükkan, üç duvar ile önüne kitaplar serpiştirilmeyen bir duvarlık
pencere kaldı.. Oysa o “çöpler”; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nice neslin
tohumları idi.. Çoktandır topraklara kısır, yüreklere de sevgisiz tohumlar
ekilir oldu..
Çorum’dan ziyaretime gelip iş yerine uğrayana kadar emanet ettiğim cana
bile bir iki kitap hediye etmişti. Herkesin eğilimini bilen, gönlüne göre
kitaplar sunan koca yürek –içim yanarak söylüyorum- dönmemek üzere sokağımızdan
çekildi.. Her geçişte gözlerim doluyor, kederli ve kırgınım.. İnsanların sevgiyle
besli bilgiye ulaşmasının önüne bir ket daha vuruldu.
Gönülleri süpüren “Çöpçü”ler bir bir temizleniyor.
Bakalım bundan sonraki “çöpleri” kim “temizleyecek” ya da “çöpler”
kimleri?
Öznur TANAL 1 Mart 2017 - ANTALYA