İlk Yayın tarihi: 29.05.2008
19 Mayıs tatilinde Antalya Abdal Musa Derneği üyelerinden Green
Peace üyelerine, Avustralya gurbetçilerinden çocuklara kadar birçok dostla Abdal Musa Türbesine, ardından Yeşilgöl'e
gittik. Antalya Elmalı'nın meşhur Gömbe yaylasındaki muhteşem krater gölüne.
Hani eriyen kar sularının 50- 60 metre yüksekten dökülmesiyle oluşan Uçarsu'ya varmadan 6-7 km’si araçla
gidilebilen sonra 1.5 km daha yürüyerek ulaşılan ve yaklaşık 50 dönüm
büyüklüğünde bir alanda yeraldığı, suyunun rengi yeşil olduğu bu ad verildiği
söylenen çevresinde hiç ağaç bulunmayan muhteşem doğa parçasına. Göl, Uçarsu
kaynağının kuzey tarafında yer alır. Gölü batı tarafında kendi seviyesinden
çıkan kaynak suları beslemekte, doğu ucundan da yeraltına süzülüp
kaybolmaktadır. Göl soğuk suyu, etrafını çevreleyen sarp kayalıklarla ve eşsiz
güzelliğiyle görülmeye değer niteliktedir.
Elmalı'dan gidildiği gibi Kalkan’dan sedir ve çam ormanlarından
geçen yolla baraj gölünün üzerinden Gömbe
kasabasına varıp 25 dakikalık bir yürüyüşle de ulaşılabiliyor. 1850 metre
yükseklikteki Yeşil Göl, büyük bir kısmı kurak ve taşlık olan Akdağ’ın kurumayan (!) tek gölü.
Etrafını yabani çiçeklerin sardığı Nisan ve Haziran ayları en güzel zamanı. Hıristiyanlık döneminde
piskoposluk merkezi olarak önem kazanmış Gömbe Yaylası, hemen içinden geçen
Uçarsu ile tanınıyor. Abdal Musa tarafından ‘’tılsımlandığına'’ inanılan
Uçarsu, kaynağından çıktıktan sonra kış aylarında Fethiye, yaz aylarında ise
Gömbe yönüne doğru akıyor.
Yıllar önce defalarca gittiğim Yeşilgöl
yine olanca içtenliğiyle karşıladı bizi ama bu kez çok da çaresizdi. Suyu o
kadar azalmış, göl adeta ürkek bir çocuk gibi büzülmüştü. "Solmasa dünyada
güzeller solmaz" türküsündeki gibi eskiden görmüşseniz "bu göl asla kurumaz"
derdiniz ama çelik gibi kar suları ile ayaklarımızı ve dişlerimizi dondurup
gözümüzü korkutsa da sesi bu kez o kadar cılızdı ki. Onu bu halde gördüğüm
zamana dek dünyanın felaketi senaryoların gerçekliği ile bu denli yüzyüze
geldiğimi anımsamıyorum. Bu üzüntüyle çevresindeki papatyaları, mis kokulu
yarpuzları ve en yırtıcısından şifalı ısırganları sonra sonra fark ettim ve yok
olacakları günü düşünüp üzüntüyle baktım. Kimbilir belki onlar da bize öyle
bakıyorlardır.
Oradan yönünüzü Toroslar'ın batısında yer alan Beydağlarının
en yüksek zirvesine, Kızlar Sivrisi
(3070 m.) denen görkemli dağa doğru dönerseniz bilin ki Abdal Musa'da karşınızdadır.
Anadolu’nun ünlü erenlerinden ve ermişlerinden olan Abdal Musa
Sultan, aynı zamanda ünlü bir ozan ve düşünürdür. Aslen Horasan’lıdır.
Azerbaycan’ın Hoy kasabasına gelmiş ve bir süre orada yaşamış olduğundan
“Hoylu” olarak tanınmıştır. Hacı Bektaş Veli’nin amcası Haydar Ata’nın oğlu,
Hasan Gazi’nin oğludur. Kaygusuz Abdal menkıbesine göre “Köse Musa” adıyla
anılır. Abdal Musa Sultan, horasan erenlerinden ve Hz. Peygamber soyundandır.
14. yy. yaşadığı bilinmektedir. Bektaşilikteki 12 posttan biri olan
"Ayakçı Postu" diğer adı ''Abdal Musa Sultan Postu"nun
sahibidir. Ayakçılık, Abdallık mertebesidir.
Elmalı, Tekke Köyündeki dergâhı Anadolu Alevi - Bektaşilerinin
dört büyük dergâhından biridir. Ancak, Anadolu’nun inanç coğrafyasında seçkin
bir yeri, etkin bir gücü olan Abdal Musa adına daha birçok makam ve mezarlar
yapılmıştır. Bazılarına göre, Abdal Musa Sultan; Bursa’nın fethine katıldıktan
sonra Manisa, Aydın ve Denizli yöresinde bulunmuştur, daha sonra da Türkmen ve
Yörüklerin yoğun bulunduğu Elmalı yöresinde tekkesini kurmuştur. Ayrıca
Denizli’de yatan “Büyük Yatağan Baba”dan esinlendiğini de belirtmişlerdir.
Elmalı yöresinde kurduğu tekkesinde sayısız kişiler irşat etmiş ve bunlar
arasında büyük ozanlar yetiştirmiştir. Bunların en ünlüsü de Alevi Bektaşi Edebiyatının
abidelerinden Kaygusuz Abdaldır.
Abdal Musa Sultan’ın kerametleri ve erdemleri 7 yüzyıldan buyana
dillerde söylenir durur. Tarihi kaynaklarda anlatıldığına göre
Anadolu'nun Türkleşmesi için kılıç kuşanıp Orhan Gazi ile Bursa'nın fethine
katıldıktan sonra Ege üzerinden önce Kaş'a gelir. Burada şimdiki Bezirgân
Köyü'nde ilk dergâhını kurmayı düşündüyse de vazgeçerek bugünkü Tekke Köyü'nün
bulunduğu yere gelip konar. Burada kurduğu dergâhta dervişlerin, öğrencilerin
ruhsal açlığı giderilip cehalet kılıçları indirilir, nefs ile baş etmenin yolu
gösterilirken aynı zamanda açlar doyar, susuzlar kanar, çıplaklar giydirilir,
kimsesizler barınır. Pir derviş, gezgin ayrımı yapılmadan herkes aynı yemeği
yer. Bunun için de dergâha erzak gerekir.
Söylenceye göre Abdal Musa erzak aramak
için çıktığı içsel gezintide divanelikten surete bürünüp Fethiye tarafında bir
köye varır. O zamanlar insanları kırıp geçiren bir kuraklık hüküm sürmektedir. Köylülere
oradan bir su çıkarırsa elde edecekleri mahsulün yarısını dergâha bağışlayıp
bağışlamayacaklarını sorar. Köylüler arkasından gelecekleri bilememenin
şaşkınlığı ve bereket özleminin telaşı ile hemen kabul ederler. Dervişin
asasını yere vurmasıyla yerden öyle bir pınar çağlar ki gözleri gönülleri yur,
ekinleri ve diğer bütün canlıları donatır, can verir. Hasat zamanı ekinler
görülmüş değildir, ambarlara sığmaz taşar. Tam da bu sırada aldığı söz üzre
köye gelen Abdal Musa'ya yüz çevirir köylüler;
"Allahın suyu, sen de kim
oluyorsun, tek bir tanesini vermeyiz!" Sanki olacaklar O'na ayan değilmiş
gibi usulca boynunu büküp oradan ayrılır. Ertesi baharda Abdal Musa ve bu kez
bugünkü Gömbe'nin olduğu yerde bir köye gelir. Aynı şeyler orada da yaşanır ve
su bu kez burada günyüzüne çıkar, burada yaşam sunar. Hasat zamanı bu kez
verilen söz tutulunca Abdal Musa Sultan'ın suya bu yanda;
"Yazın kârın bu tarafa, kışın
zararın öbür tarafa olsun", sözünde durmayan köylülerin tarafındakine de;
"Yazın içmeye, kışın geçmeye
yarama!" dediği söylenir. Kaygusuz Abdal'da şu dizeleri adeta sözünde durmayan bu köylülere
söylemiş gibidir;
"İkrarıdır koçyiğidin yuları,
Muhannedi çeksen gelmez
ileri,
Akpınar'ın, Yeşilgöl'ün
suları,
Çağlar gelir pirim Abdal
Musa'ya."
Yani ikrar(söz)ın önemini ve gerçeğin hiçbir engel tanımadan,
sular gibi akıp yolunu bulacağını…
Derler ki bu olaydan sonra kışın
Fethiye tarafına akan suyun adı "Karaçay"dır ve bozbulanık akarak
zaten gerekmediği zamanda aktığı yerleri sel olup yıkar. Ancak aynı su baharda,
tam 6 Mayıs'ta, Hıdırellez'de büyük bir patlama ve ak köpüklerle beri yana akar
ki burada adı "Akçay"dır.
Bu nedenle Alevi - Bektaşi inancına mensup olan ve kerametlerine
inanan birçok insan her yıl Haziran ayının 20'sinde başlayıp 3 gün süren Abdal
Musa Anma Törenlerinde Yunus'un öyküsünün tersine buğday değil ihsan aramaya Abdal
Musa Sultan Türbesini, ardından da kerametine inandıkları Uçarsu ve Yeşilgöl'ü ziyarete
gelirler. Erenler Meclisinde kimi yıllardır kurbanını kestiği, hizmetini
yaptığı samahını döndüğü, gönlünde yarattığı ve yaşattığı Abdal Musa'yı tavaf
eder, kimi metaını satar, kimi hünerini döker. Burada, Abdal Musa Sultan'ın
yüksek huzurunda son yıllarda bu inanca yakışmayan çıkar hesapları iyice
içinden çıkılmaz bir hal alsa da asıl olan sizin kendi yüzünüze ve özünüze
tuttuğunuz, tutacağınız aynadır.
Ülkemizdeki kuruyan göller için ne
yaparsınız bilmem ama gönlünüzün kuruyan pınarlarını coşturmak, gövel
ördekleri, cırıkları göklere uçurmak için 20 Haziran'da Abdal Musa Dergâhı'nda
buluşalım derim.
Sağlıcakla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder