Geçen
hafta izinde olduğum sırada Demirciler Çarşısı konusunda Avukat Kıvanç
KILIÇCIOĞLU imzasıyla bir ileti gelmiş. Sayın KILIÇCIOĞLU bir akrabası
aracılığı ile kendisine başvuran esnafın son çığlığını resmeden
-sağolsun bizim yazımızdan esinlendiğini de teşekkürle belirterek- öyle
güzel bir dilekçe yazmış ve ilgili bütün kurum ve kuruluşlara iletmiş ki
başka söz söylemeye ne gerek var ne de insanın bir şey söyleyecek,
yazacak mecali kalıyor.
“Demirciler
Çarşısı” ya da kendi deyimleriyle “Demirciler İçi” konusuyla ilk
tanışmam İstanbul Kültür ve Turizm Müdürlüğünce yapılan “Kaybolan
Zanaatlar” Araştırma Projesi kapsamında çarşıya gitmemle başladı. İlk
tanıştığım kişi olan Demirci Ustası Muzaffer KÖRÜK ile yaptığımız
görüşmeyi kaleme aldığım makaleyi okuduktan sonra benimle görüşerek
kentimize gelen TRT Turizm ve Belgesel Kanalı yapımcısı Sayın Dr.
Abdullah Manaz ve ekibi ile çarşının eski ve yeni halini betimleyen,
sorunlarını ve esnafın dileklerini gündeme taşıyan iki belgesel
çalışması yaptık. Sayın Manaz ve ekibine güzel yürekleri ve içten
çabaları nedeniyle minnettarım. 7 Mart 2010’da yayınlanan ikinci
belgesel TRT Turizm ve Belgesel Kanalı’nda 14 Temmuz 2010 sabahı saat
11.25’te tekrar yayınlanacak. İkinci belgeselden sonra yine yazdık,
başka duyarlı yürekler de yazdılar ama bugün gelinen noktada bir arpa
boyu yol alınamadığını üzüntüyle öğrendik.
İsterseniz
gelin önce mektubu okuyalım, sonra da hep yaptığımız gibi bu acı
çığlıklara kulaklarımızı tıkayarak vicdan denen yarayı kanar bırakıp
işimize bakalım. Belgeseli izlemek gerekir mi bilmem? Aman sen de, neler
kaybetmedik ki, Demirciler Çarşısı da gitmiş çok mu? Nasılsa oradaki
benzersiz bakır, pirinç ve demir yaratıların Çin malları var, yoksa da
yaparlar, kalay malay da istemez hani.
Bak adamlar ne güzel şeyler yapıyorlar. Çanakkale Şehitliklerinden aldığımız “Yahya Çavuş” heykelcikleri mesela. Çığlıkara’da
dünyanın benzersiz Sedir Ağaçları köklerini uzattığı Avlan Gölü’nün
kurutulmasına rağmen doğaya meydan okuyup yaşama savaşı verirken Çinli
firmalara açtırılan maden ocağı ile delik deşik edilip çıkarılan
mermerlerden yapılan heykeller hani. Elmalı’daki Endemik
bitki türleri açısından İngiltere (17), Polonya (3), Bulgaristan (50)
ve İsviçre (1) gibi ülkelerin toplamından daha zengin olan 161’i
endemik, 723 bitki çeşidinin yaşadığı (Alıntı: Yusuf Yavuz -
Teşekkürler) Çığlıkara Ormanları. 19’u memeli, 17’si sürüngen ve 59’u
kuş türü olmak üzere 92 canlı türü yaşamını sürdürdüğü eşsiz cennet.
Ama heykeller de pek güzel canım, insanın milli duygularını kabartıyor. Ot değil mi altı üstü, nasılsa kökü bizde, gene çıkar.
Hadi gari dizimizi izlemeye devam edelim….
Sayın
Avukat Kıvanç KILIÇCIOĞLU tarafından kaleme alınıp Cumhurbaşkanlığı
makamından itibaren bu konu ile ilgili bütün makamlara iletilen mektup
mu? Demirciler Çarşısı’nda yıllardır emek veren, ter döken, sabır
işleyen, soyadları Körük, Eğe olan insan yüreklerin yüzüsuyu hürmetine
iletelim…
“Sayın
Müdürüm aşağıda imzalarımız bulunan bizler dedelerimizden yadigâr
mesleklerimizi sürdürme gayretinde olan Antalya Demirciler ve Sobacılar
Çarşısı esnafıyız.
Dedelerimizin,
babalarımızın, analarımızın demirleri döverek, bakırları işlediği,
kalaylara karışan elleriyle alınlarını sildikleri ama dürüstlükleriyle,
gururlarıyla, harama karışmadan yetiştirdiği biz çocukları bu günlerde
çok zor ve vahim bir durumdayız. Aşağıda izah edeceğimiz hususlar
nedeniyle ne yazık ki artık bizler ailelerimizi geçindiremez,
çocuklarımızı okutamaz ve hatta evlerimize ekmek götüremez haldeyiz.
2008
yılında Antalya Büyükşehir Belediyesi ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün
ortak çalışması kapsamında dede yadigârı dükkânlarımız yenileneceği
söylenerek yıkıldı. O zamanlar söylenen 8 ayda dükkânlarımıza
kavuşacağımızdı. Fakat dükkânlarımıza 17 ay sonra girebildik. Düşünün ki
tek ekmek teknesi sanatı, zanaatı olan, gidecek, çalışacak başka bir
yeri ne olan ne de bir yer bilen bizler tam 17 ay boyunca evlerimizde
hapis kaldık. Ya yıllardır kıt kanaat biriktirdiğimiz sermayemizi son
kuruşuna kadar harcadık, ya evlatlarımızın ellerine bakar ya da konu
komşuya, dostlarımıza borçlanır hale geldik. “Bu günlerde geçer dedik,
çalışır yeniden kazanırız” dedik. Ama olmadı!
Eskiden
kiralarımız 200-300 TL arasındaydı, bize o zaman büyüklerimiz dediler
ki; ”Sizi mağdur etmeyeceğiz, kiralarınız aynı kalacak, kalmasa bile en
fazla % 10 arttıracağız” . Söz verdiler, ellerimizi sıktılar. Bizler de
güvendik, sözü yemin bildik.
Fakat
dükkânlarımızın teslim edileceği zaman bir anda ne olduysa bu sözler
unutuldu. Dükkânlarımızın anahtarlarının verilmesi için bizden aylık en
az 750 TL kira bedeli istendi. Yıllardır bir tek esnaf kirasını ödememiş
de dükkânından olmuş gibi sanki bu bedeli ödeyemeyeceğimiz bilinirmiş
gibi esnaftan başka tanıdığı olmayan bizlerden 2 tane de memur kefil
istendi. Her şeyi unuttuk, “çalışır kazanırız” dedik. Ama maalesef yine
olmadı!
Aylardır
kiralarımızı, elektrik hatta su paralarımızı ödeyemez durumdayız. Maddi
olarak zaten bittik, her sabah kapımız çalınıp tahliye edileceğimiz
korkusuyla da manevi olarak bitmek üzereyiz.
Sizlerden
isteğimiz birilerinin sesimize kulak vermesi, birilerinin bizlere sahip
çıkması, kiralarımızın söz verildiği gibi eski halinde kalması.
Vakıflar Müdürlüğü ile imzaladığımız kira sözleşmesi bu sene sonunda
doluyor. Bu şekilde devam ederse halimiz içler acısı.
Aşağıda
42 dükkân sahibi esnafın bu kadarının imzası var çünkü imzalarını
alamadığımız dükkân sahipleri maalesef kepenklerini çoktan kapattı. Eğer
siz büyüklerimiz de sesimize kulak vermezseniz yılbaşından sonra
yarımızdan çoğumuz dükkânlarımızı kapatıp turizmin başkenti olan
Antalya’mızda dede yadigârı mesleklerimizi sonlandırmış olacağız.
Gerekli inceleme yapıldığı, sorunlarımız dinlendiği takdirde bir çözüm yolunun tarafınızdan üretileceği düşüncesindeyiz.
İsteklerimiz tarafınıza saygılarımızla arz olunur.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder