|
Son yıllarda dünyanın en önemli gündem maddesi kuşkusuz sudur. Suyun
olmayacağı düşüncesi yeryüzünde insanlığın varolduğu gün ile başlayan bir
kavramı da akla getirir: BEREKET.
Türk Halk Kültüründe de bolluk-bereket ile ilintili inanç ve uygulamalar yeni
yılda başlar, baharda sürer, hasat zamanı doruğa çıkar ve böylece bütün bir
yıl, yani yaşam boyu sürer. Bereket; su, ateş, hava ve toprağın doğal
dengeler içinde insan emeği ile birleşmesi sonucu ortaya çıkan her şeydir.
Bereket inancı tarihin ilk çağlarından beri başlamaktadır.
Mitolojide tanrıların babası olarak bilinen Jüpiter neşe, bolluk, zevk,
zenginlik veren bir güçtür. Astrolojide bu gezegen en büyük yardımcı, en
fazla iyilik eden güç sayılır. Dokunduğu her şeye bolluk veren Jüpiter şans
gezegenidir. Yıldız haritasında geçtiği evlere (o evlerle ilgili konularda)
bolluk verir.
Fırat’ın bolluk ve bereketi bir Zeugma Mozaiğine konu olmuştur. Fırat Nehri’nin Kralı olan Akheloos’un başı yemişler ve meyveler saçan bereket boynuzuyla birlikte betimlenmiştir. Akheloos kanat biçiminde bıyıklıdır. Saçına çiçekler takılmış. Alın üstü çift bereket boynuzuyla taçlandırılmış. Fırat çevresinde yetişen üzüm, armut, incir, nar, yenidünya, ayçiçeği gibi meyvelerin resimleri bu mozaikte bereket boynuzu ve dallarla çevrilerek resmedilmiştir. www.bollukbereket.com
Burhaniye-Ören: Körfezde Asos - Truva - Bergama arasında yer alan
"Antik Adramytteıon" liman şehri, kaya sunaklarında Cilalı taş
devrinden beri var olan "Tanrılaştırılmış Doğa ve Bereket
İnancı"nın en güzel örnekleri vardır.
Olympos'un 12 Tanrısından biri olan, toprak, "Bolluk-Bereket
Tanrıçası" olarak saygı gören Demeter'in (Ceres=Serez) simgesi orak ve
elinde sürekli taşıdığı buğday demetidir. Demeter ekinleri ve özellikle
buğdayı temsil eder. En çok tapıldığı yerler Eluesis, Sicilya, Trakya ve
Peleponessos'tur.
Friglerin Ana Tanrıça İnancını sembolize eden ve bir diğer anlamda
bereketin sembolü olan Kybele'nin, Akdeniz, Kuzey Ülkeleri ve Asya’nın
içlerine dek yayılan Ana Tanrıça Kültünün kaynağı Anadolu’dur. Ana Tanrıça
Kybele, doğayı, canlılığı ve verimliliği simgeler. Kendi kendine doğurur. Hem
ana, hem bakiredir. Bu nedenle ayrımsız tüm Tanrı’ların anasıdır.
Kybele'nin yerini Efes'te Artemis, Aphrodisias'ta Aphrodit almış,
"Bereket Tanrıçası" olmuştur. Efes Arkeoloji Müzesi'ndeki Kolosal
Artemis ve Güzel Artemis heykellerinde birçok göğüs görülür. Bu göğüsler
nedeniyle tanrıça, "Artemis Polymastos" (Çok Memeli Artemis) diye
anılır. Artemis hem ana, hem bakire, hem de doğum yapan kadınların
yardımcısıdır. (Alıntı: www.bira.gen.tr/bira.asp?ID=767 - 43k)
Balkanlardan başlayıp Baykal Gölü'ne kadar uzanan yaşadığımız coğrafyaya
"Bereketli Hilal" adı verilmiştir. Aslında bereketli toprakların
anayurdu Anadolu, "dev memesinden cüceler emziren" cefakâr büyük
ana, bire bin veren, esirgeyen, bağışlayan, gözüyle gördüğünü eteğiyle örten
tanrısal coğrafya, Kybele'de vücut bulan "Kadın" ile özdeştir. Bu
düşünce İslam inancında; “İlk çocuğun kız olması, kadının bereketindendir.” (Hadis-î
Şerif/İbni Asakir) hadisi ile onanır. Kadın anaerkil toplumlardan bu
yana doğurganlığı ile yaşamın kimi zaman gizli, kimi zaman açıktan kabul
gören hâkimi, bereketin kaynağıdır. Kadının bereketi, sürekli hareketle
bugünü ve geleceği üretmesinden kaynaklanır.
BEREKET SEMBOLÜ OLARAK DÜNYADA
KULLANILAN OBJELER:
BOYNUZ: Antik Çağ insanları için boğa,
cüssesi ve vahşiliği ile güçlülüğün, etkileyici çiftleşmesi ile
doğurganlığın, sabana koşulması ve çiftçilere yardım etmesi nedeniyle ise
bereketin sembolü olmuştur. Ayrıca boynuzların dış ev duvarlarına asılması
ile nazardan koruyacağı ve bereketi çağıracağı düşünülmektedir.
KIRMIZI MERCAN: Kırmızı mercan suyun bereketini
ve öldürülmüş bir canavarın kanından meydana gelen güzel kırmızı mücevherleri
temsil eder. Bu anlamda kısırlığa karşı da çok güçlü bir korunma olarak
görülür.
YEŞİM TAŞI: Çin'de düğünlerde sonsuz sevgi
sembolü olarak yeşim taşından yapılmış kelebekler armağan edilir. Bir
efsaneye göre yeşim büyük Çin Ejderi’nin yeryüzüne boşalttığı tohumlarının
donmuş biçimidir.
TOPAZ (SARI YAKUT) : Topaz yaygın deyimiyle
"Bereket Taşı"olarak bilinir. Etkisi ile manevi anlamda bolluğu çağıracağına
inanılır. Ortaçağ’da nazardan korunmak için altın bileziğe takılmış olarak
sol kolda taşınırdı.
AKİK: Geleneğe göre akik taşı toprağın
korunmasında ve verimliliğinde özellikle önemlidir. Bu inanca göre eğer bir
çiftçi elinde akik taşı bulundurursa, tarlası daha verimli olacak, tarım
araçlarına bir akik taşı taktığı takdirde ise, daha çok ürün alacaktır.
TÜY: Eski Mısır öğretisinde, tüyün
refah ve servet getirdiği düşünülürdü. Üzerinde tüy tılsımı taşıyanlara
bolluk ve bereket getirdiğine inanılır.
Ayrıca deniz kabuğu, çekirge, tilki ve kurbağa da bereket sembolü olarak
kullanılmıştır.
ANADOLU HALK KÜLTÜRÜNDE BEREKET
Anadolu'da bütün etnik guruplarda, yaşamın her alanında, inançlarımızda,
yiyeceklerimizde, eylemlerimizde bereket motifine rastlarız. Ürünlerin
ekilmesinde dilek, yetişmesinde emek, hasadında şükür ve saklanmasında
esirgeme olarak karşımıza çıkar. Özellikle Alevi-Bektaşi ve Tahtacılarda
tohumların ekiminden önce ekinlerin bereketli olması ve görünmez kaza ve
belalardan korunmak için "Bereket Kurbanı" kesilir. Bu kurbana
"Abdal Musa veya Birlik Kurbanı" da denir. Kurbanlar yendikten
sonra dedenin verdiği; "Bismişah, Allah Allah. Nimet-i devlet ziyade
ola. Er Hak bereketini vere. Yiyenlere nur ola. Yedirenlere delil ola.
Nimet-i Celil, Bereket-i Halil. Artsın eksilmesin, taşsın dökülmesin. Bir
nimet-i nur ola. İçtiğimiz tahur ola. Ocaklarımız mamur, gönlümüz pirnur
ola..." diye süren gülbank (Türkçe dua) bereket dileklerini taçlandırır.
Anadolu'nun birçok yerinde yemek yerken veya elinde nimet varken bereketi
kaçmasın diye kötü ve ayıp söz söylenmez. Ekmek ya da kurban gibi kutsal bir
amaca yönelik yiyecekleri hazırlamadan önce mutlaka beden temizliği yapılır.
Nazarının değeceği düşünülen insanların yanında mal, mülk, bereketten bahsedilmez.
Anadolu'da bolluk ve bereket sembolü olan öğelerin başında değirmen,
buğday ve akarsu gelir. Evlerde bereket sembolü olarak başaklardan örülmüş
süsler bulunur. Türk halı motiflerinde de bereket sembolleri görürüz. Çalışkan
varlık karıncanın da geldiği eve, yere bereket getirdiğine inanılır ve asla
zarar verilmez. Evlerde karınca duası bulundurmak da yine bereket dileğinin
sembolüdür.
Yağmur duası da bereket arayışlarının bir sonucudur. Anadolu Aleviliğinde
yağmur duası için bir yatır ya da kutsal sayılan yere gidilip kurban kesilir.
Kesilen kurbanın ciğeri bir çam ağacına asılır. Bunu bir kuzgunun yemesi
halinde yağmurun hemen yağacağına, almazsa dileklerin kabul olmayacağına
inanılır. Kurban yendikten sonra ufak ve yetim çocuklar omuzlara alınır, sağ
işaret parmakları göğe doğru kaldırılır "Yarabbi, bu çocukların hakkı
için bize yağmur ver" diye dua edilir, nefesler söylenir, cem yapılıp
samah dönülür.
Bereket inancının en önemli unsurlarından biri de Hızır ve Hıdırellez'dir. "Sofranıza Hızır Uğrasın" dileğiyle sembolleşen bu inançta Hızır ile İlyas biri karada biri denizde yaşayan iki kardeştir ve yılda bir kez 6 Mayıs'ta buluşurlar ki bu gün "Bolluk-Bereket Bayramı"dır.
Bereket getirdiğine inanılan şeylerden biri de misafirdir. Yukarıdaki
örnekte olduğu gibi her yolcu Hızır kabul edilip öyle karşılanır.
"Misafir, bin bereket ve bin rahmetle gelir." (Hadis-î
Serif/Nisab-ül Ahbar) veya "Misafir on nimet getirir, birini yer
dokuzunu bırakır" inancı Anadolu'da oldukça yaygındır.
Anadolu'nun birçok yöresinde gelinin başına bereket getirmesi için
buğday, mısır, kuru üzüm, nohut, şeker, leblebi atılır. Alanya'da da yeni
gelinin başında nar patlatılır. Gelin eve girerken uğur ve bereket getirsin
diye kapının üzerine hamur yapıştırılır.
Alevi ve Tahtacılarda ambardan ilk zahire çıkarılırken yapılan özgün bir
bereket uygulaması vardır. Zahire ölçmek için kullanılan kile doldurulup
çuvala dökülürken saymaca; "Allah bir, Muhammet hak, bereketi çok"
diye başlayıp dört, beş, altı diye sürer. Ayrıca misafirler yemek yedikten
sonra " Cennet taamınız olsun, hayırlısı hanenizde kalsın."
sözleriyle teşekkür ederler. Önemli günlerinde, kutlamalarında, düğün, kurban
ve cenaze yemeklerinde bütün tahılların yer aldığı aşure, keşkek ve hedik yaparlar.
Bir evde buğday ekmeği, yufka yapılırken uğrayanlar "Bereketli
olsun" derler. Bu konuda yapılan en sevimli uygulamalardan biri de hasat
zamanı verdiği ürünler için "Çiftçi Goca" ya şükür kurbanı
kesmeleridir.
BEREKET GETİRECEĞİNE İNANILAN
YİYECEKLER:
Anadolu'da yaşayan Girit Göçmenleri'nin mutfağında da bolluk ve bereket
umuduyla yapılan bir yiyecek vardır. "Çulama" adı verilen bu börek
önceleri yılın başında yaptıkları bir yiyecek olup, sonraları bütün yıl, özel
günlerde yapılmaya başlanmıştır.
Yapılışı: Un, su ve tuzla kulakmemesi yumuşaklığında bir hamur yoğrulur.
İçine isteğe göre süt, yumurta da konabilir. Bu hamurdan alınan bezeler
açılıp saçta pişirilir. Bir yanda yağlı, büyük bir tavuk haşlanır. Diğer
yanda ıslanan pirinç yağda ince kıyılmış soğanla çevrilir. İçine haşlanıp
didilmiş tavuk eti, tavuk ciğeri, ince doğranmış havuç, dövülmüş ceviz içi, kabuğu
soyulmuş badem, dolmalık çam fıstığı, kuşüzümü, tarçın, pirinç, tuz ve
karabiber eklenir ve tavuk suyu katılarak iç pilav hazırlanır. Pilav
demlendikten sonra tepsiye aralarına tavuk suyu gezdirilip 3-4 kat yufka
serilir ve bu işlem araya iç pilav döşenerek 2-3 kez tekrarlanır. En üstteki
kata da iç konur, üstüne de tavuk suyu veya arzuya göre süt gezdirilip
fırında pişirilir. Çulama bugün hazır yufka ile de yapılmaktadır.
SÖYLENCELERDE BEREKET
Eski zamanlarda her köyde "Köy Odaları" bulunurdu. Bu odalarda
köye gelen misafirler, yolcular, yoksullar barınırdı. Bu çoğunlukla köyün
malı olduğu, hizmeti köy halkı tarafından ortaklaşa yürütüldüğü gibi bazen
şahısların da köy odası vardı. İşte böyle köy odası sahibi muhterem bir zat
yıllarca odasında insanlara hizmet etmiş. Ancak yaşlanıp yatağa düşünce
oğulları hasta yatağının başucunda kendi aralarında konuşmuşlar;
" - Babamız öldükten sonra biz niye gelene gidene yedirip içirelim,
odayı kapatalım." Baba hayal meyal bunları duymuş ve evlatlarına ocağı yakmalarını
söylemiş. Ocak yanınca bu kez evde ne kadar tahta kaşık varsa toplayıp
gelmelerini istemiş. Getirmişler, hepsini yanan ocağa atmalarını söylemiş,
atmışlar. Kaşıkların üçü dışında hepsi yanmış. Baba evlatlarına bu kaşıkların
neden yanmadığını bilip bilmediklerini sormuş, bilememişler.
" - Hızır'ın elinin değdiği kaşık yanmaz. Bu yıl hanemize üç kez
Hızır uğramış, onun eli değdiği için bu kaşıklar yanmadı. Ben öldükten sonra
odayı bırakmayın, evin bereketini kaçırmayın" diye öğütlemiş.
Bereketin Anadolu Halk Kültüründeki en bilinen ve hayata geçirilen
simgelerinden biri de "Halil İbrahim Bereketi"dir. "Allah
Halil İbrahim Bereketi versin" dileğiyle yaşama geçirilen bu geleneğin
şu söylenceden kaynaklandığı sanılmaktadır:
Vaktiyle birbirini çok seven iki erkek kardeş varmış. Büyüğünün adı Halil, küçüğünün İbrahim'miş. Halil, evli çocuklu, İbrahim bekârmış. Ortak bir tarlaları varmış. Hep çalışır, eker biçer, ne mahsul çıkarsa ikiye pay eder, geçinip giderlermiş. O yıl da öyle yapmış, buğdayları biçip harmanı savurmuşlar. Sapla samanı ayırınca da yine her zaman olduğu gibi ürünleri tarlada ikiye bölmüşler. İş bunları evlerine taşımaya gelince abi Halil kardeşine; " - İbrahim! Ben gidip çuvalları getireyim. Sen buğdaylarımızı bekle! demiş. " - Peki abi! demiş İbrahim ve O gidince, düşünmüş. " - Abim evli, çocuklu. Daha çok buğday lazım onun evine." Ve bu düşünceyle kendi buğdayının bir kısmını abisinin tarafına aktarmış. Az sonra abisi gelmiş. Getirdiği çuvallara bölüştükleri mahsulleri doldurmuşlar. " - Haydi İbrahim demiş, sen gençsin, ben burada hem dinlenip hem kalan mahsulü beklerken sen payını taşı ambarına! Yine; " - Peki abi, diyen İbrahim, bir çuval omuzlayıp yola düşmüş. O gidince, bu kez abi Halil'i düşünmüş. " - Çok şükür, ben evliyim, kurulu düzenim var. Ama kardeşim bekâr. O, daha çalışıp, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek." Bu düşünce ile bu kez O kardeşinin çuvalına kendi payından birkaç kürek atar. Biri gittiğinde biri, sonra diğeri. Bu böyle birbirlerinden habersiz sürüp gider. Nihayet akşam olur. Karanlık basar. Görürler ki buğdaylar bitmiyor, hatta azalmıyor bile. Yaradan bu hali çok beğenir, buğdaylarına öyle bir bereket verir ki günlerce taşır, bitiremezler. Dolar taşar ambarları. İşte buna "Halil İbrahim Bereketi" denir o günden sonra "Bereket" denilince, hep o asil kardeşler akla gelir. Ve denir ki;
“Siz asaletinizi besleyin, bereket arkasından gelir.”
Yeni yılda bereketiniz Anadolu kadar bol olsun. Sağlıcakla kalın. |
19 Şubat 2013 Salı
BEREKET VE YENİYIL
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder