Dün
anneler günüydü, ben Elmalı’nın Bayındır ve Özdemir köylerinde
yaşatılan Hıdırellez Geleneği çerçevesinde yapılan kutlamaları tespit
etmek üzere oradaydım, yazımı ancak bugün kaleme alabildim.
Anneler
günü nedeniyle babamın anlattığı bir söylenceyi aktarmadan önce başta
annem olmak üzere çocuklarına helal süt emziren bütün helal süt emmiş
anaların emek buğusu ellerinden, anaç yüreklerinden öpüyorum. Gelelim
söylencemize;
Ağacın
bol olduğu, daha “kokusu” ve “suyu” çıkarılmayıp sadece kereste olarak
kullanıldığı zamanlardan birinde Anadolu’dan Mısır’a gemi ile ödağacı
götüren Sarı Memet adında bir kereste tüccar varmış. O zamanlarda yükü
sayısız faydası olan bu değerli kereste olan gemi günlerce, aylarca
süren bir yolculuktan sonra Mısır’a vardığında mürettebat Mısır padişahı
ve adamları tarafından limanda sevinçle karşılanır, elleri hiçbir işe
sürdürülmeden dinlenmeye alınırmış. Kuş sütü eksik sofralarda ağırlanıp
yol yorgunlukları iyice geçtikten sonra da gemilerinin kerestesi
boşaltılıp paraları ödenir, selametle
uğurlanırlarmış. Sonra ver elini Anadolu, doldur burcu burcu kokan
ödağaçlarını, ilahi adaletin tecelli ettiği kutsal Nil Ülkesine götür.
Bu
döngü yıllar yılı, usul usul sürerken Sarı Memet’e rahat batmış. Gemi
Mısır’a vardığında buyur eden padişaha karşı çıkmış bu kez. “Olmaaazz”
demiş. “Yıllardır hep sen bizi ağırladın, bu kez sıra bizde. Bugün sizi
biz ağırlayacağız.” Padişah konukserverliğini tam yerine getirememiş
olma pahasına da olsa ünlü “tüccar”ı kırmayıp davete icabet etmiş.
Anadolu’dan getirilen namlı aşçılar elinden çıkan birbirinden nefis
yemekle bezeli sofralar açılmış padişaha. Yenmiş, içilmiş, gecenin geç
saatleri badelerin ziyadesiyle tüketilip algıların zayıfladığı sabaha
karşı Sarı Memet geminin halatlarını toplama emri vermiş ve getirdiği
yolcunun bir fazlası ile memlekete doğru süzülmüş.
Mısır
padişahı durumu anladığında iş işten çoktan geçmiş. Bundan sonra
hayatının o ihtişamlı dönemi kapanıp yerine Sarı Memet’in emrinde aşçı
olduğu devir açılmış. Padişah olgun adam, büyük bir sükûnetle karşılamış
ve yaşamış bu felaketi. Uzunca bir süre Sarı Memet’in ve konuklarının
hizmetinde geçen günlerden bir gün arkadaşlarından biri bizim eski
padişah yeni aşçıyı kenara çekip fısıldamış;
“Sen aşçı değilsin. Asil bir insana benziyorsun ve öyle görünüyor ki bir sırrın, gizli derdin var. Söyler misin sen kimsin?”
Bunun
üzerine padişah kendisini Sarı Memet’ten bir süreliğine ödünç alması
halinde sırrını anlatacağını söyler adama. Bu isteği tereddütsüz kabul
eder Sarı Memet ve giderler. Başına gelenleri bir bir anlatır padişah.
Bunun üzerine bir plan yaparlar. Adam bir davar kesip kefenleyerek gömer
ve Sarı Memet’e gelip;
“Sorma, senin aşçı bizim evde vefat etti, defnettik” der. Sarı Memet umursamaz bir üslupla;
“Canın sağolsun, ondan Mısır’da çok var, bi daha getiririz” diye adamı teselli eder.
“Asil azmaz, bal kokmaz.
Kokarsa yağ kokar çünkü aslı ayrandır.”
Bizim
aşçı bir gemi ile memleketine döner. Büyük bir coşku ile karşılanır,
tekrar padişah olup tahtına oturur. Gel zaman git zaman süren döngü Sarı
Memet’i yine o limana getirdiğinde karşısına padişah olarak çıkar.
Karşısında hortlak görmüş gibi beti benzi geçen Sarı Memet’i eskisi gibi
olağan ve asil karşılar;
“Korkma,
der. Herşey eskiden nasılsa yine öyle devam edecek.” O’nu alıp yine
aynı samimi sofrada ağırlar. Şölenin bir yerinde bahçeye kazanlar
kurulmasını emreder. Sarı Memet’in içini bir tasa aldığını gözleyen
padişah ona sessizce sakin olmasını işaret eder. Bahçeye yan yana on
kadar kazanlar vurulup altı yakılır. İçine doldurulan sular göbek atmaya
başladığında anasına işmar eder padişah:
“Ana hadi bakalım.” Anası;
“Oğlum
beni üşüteceksin” dese de oğlunun ısrarına dayanamayıp mahçup halde
fistanıyla baştaki kazana girer. Ordan çıkıp öteki kazana geçerken
saçlarında buz salkımları sarkar. Böylece bütün kazanları gezip geri
döndüğünde saçlarında salkımlarla utanarak oradan uzaklaşır.
Bunun üzerine padişah bu inanılmaz gösteriyi küçük dilini yutarcasına hayretle izleyen Sarı Memet’e;
“İşte
ben böyle bir kadının memesinden emdim, herkes sütünün hükmünü işler.
Benden hiç çekinme, yine gel git.” Bizim Sarı Memet daha fazla
oyalanmadan demir alıp memlekete yollanır. Gelir gelmez de ilk işi tabi
ki bahçesinde aynı kazanları kurdurmak olur. Anasını çağırıp kaynar
kazana girmesini istediğinde anası delirmiş olduğunu düşünerek ayak
direr ama ne etse faydasızdır. Daha ilk kazana girer girmez sırıtır
dişleri. Bunun üzerine anasına;
“Eğer sen de bana bu memelerinden helal süt emzirseydin ben bu kadar asil bir adama bu kalleşliği yapmazdım” der.
Analardır adam eden adamı
Analara kıymayın efendiler.
Ana candır, ana canan. Ana küldür, ana duman. Ana umman, ana dolan.
Anadolu’ya kıymayın efendiler!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder