19 Şubat 2013 Salı

TEKKE KÖYÜ’NE DESTEK ÇAĞRISI - TAŞOCAKLARINA HAYIR!





İlk Yayın tarihi: 02.06.2010

 


Akdeniz yakası, Aydın İlleri,

Kuşlar gider bizim Abdal Musa’ya

Cemalin görünce yürüdü dağlar,

Taşlar gider bizim Abdal Musa’ya



Böyle anlatıyor söylence Hak Ehli büyük Veli Abdal Musa’yı. 

“Bir geyik donuna girip bürünen, Gaygusuz’un oku ile vurulan” Abdal Musa’yı bu kez ilahi aşkın oku değil, topraklarımıza diri diri otopsi yapan bir zamane illeti, taş ocağı belası vurmak istiyor. Hem de öyle dobra dobra değil, hain bir hançer gibi onulmaz yaralar açacak şekilde, sırtından.



Okunu attığı yaralı geyiğin peşisıra dergâhına gelen Gaybi “Gaygusuz Abdal” olmazdan evvel babası, Alaiye Beyi’nin oğlunu dergâhından ayıramadığı için “büyücülük”le suçladığı Abdal Musa’nın ateşte semaha durmak için çağrı yaptığı dervişlerin ardısıra yürüdüğü rivayet edilen kutsal “Dur Dağı”nda hem de. Bu dağı delenlerin Mecnun gibi ilahi bir amaçları falan yok, dünyalık için bu katliam ama kimin dünyalığı acaba?



Dağlar kültürümüzde çok önemli bir değerdir canlar. Kiminde ceylan gezen, kurdu kuşu saklayıp da kimileri acıya dağlayan, anasını guzusunun ardısıra meleten o dağlar ki Yer Tanrı’nın heybeti, kerametidir. Ulularımızı, ölülerimizi onların bağrına gömer, Yaradan’a en yakın olduğumuz dağlarda kurbanlar verir, ulu ağaçlarına “şah” deyip ceylanlarla semah tutarız.

Kimine “giden gelmez”, kiminde yaylayan güzelin al yanağı bal olur, kimi zalimin zulmünden kaçana kucak açar, kimi kız memesi gibi sivrilip diğerlerini kıskandırır. Türkülerin kaçak, sevdaların sürgün yeridir. Dağlar kadar türkülerimiz, dağlar kadar sevdalarımız vardır. Kimi “dört dağ içinde”, kiminin etrafı dumanıyla çevrili, sılamızı saran sevdalı koldur dağlarımız.

Türlü nebatın, lale, sümbül, mor menevşenin, börtü böceğin, kurdun, kuşun yuvası, ana kucağıdır.  Bugün öyle bir zamana düştük,  bu eşsiz doğanın iki ayaklı en vahşi türü öyle bir hal aldı ki dağdan taştan katı ve acımasız yanıyla sevdalılarımız, dağlarımız birer birer un ufak ediliyor. Aşk uğruna bağrını deldiği anlatılan Mecnun’lar, “dağlar seni delik delik delerim” diye meydan okuyanlar bile bile kıyamamıştır onlara.


  Senin yazın kışa benzer, bir sevdalı başa benzer.
           Çok içmiş serhoşa benzer, duman eksilmeyen dağlar.


           Oy dağlar ulu dağlar, yârim yolumu bağlar.
           Yol verin yâre gidem, hasret ciğerim dağlar.

  
Taşocakları doğanın bağrına saplanan birer hançer, yaşamın ve insanın sonudur.  “Baba bugün dağlar yeşil boyandı” türküsü içimizi burkmadan bu gidişe bir son verelim dostlar. Biz Anadolu’muzda taş ocakları değil tüten ocaklar istiyoruz, gözleri gibi karınları da tok insanlar, gülen yüzler. Sırtımızda dağların vebalini değil, ardımızda doğanın bereketini, merhametini duymak istiyoruz. Taşa yanımızı, toprağa kanımızı vermek istemiyoruz. Canımızı Azrail kılığında zamane haydutlarına değil cananımıza, evlatlarımıza vermek, onlara onurlu birer ata, mamur bir vatan bırakmak istiyoruz. Dağlara felaketi için ağıtlar yakmak değil sevda türküleri söylemek istiyoruz.



 



Ses verin sesime ses verin dağlar

Başınızdan öte aşan oldu mu dağlar?

Bizim yoldaşlardan acep ne haber?

Kavgada vurulup düşen oldu mu dağlar?



Hangi kurtlar kuzu yedi başında?

Kaç yiğidin kanı aktı döşünde?

Nice sır saklarsın ulu yaşında?

Kralın, askerin, paşan oldu mu dağlar?



Duyun dağlar sizden medet uman var,

Çoğunun içinde gizli güman var,

Can Yoksul’um bölük bölük duman var.

Yolunu kaybedip şaşan oldu mu dağlar?



Bir Olalım, İri Olalım, Diri Olalım…

Bizler Şamanizm’den yola çıkıp Hacı Bektaş-ı Veli'den, Pir Sultan Abdal'dan, Yunus'tan, Karacaoğlan'dan izler taşıyan, her varlığın bir canı, bir ruhu olduğuna inanan insancıl bir öğretinin bugünleriyiz. Ekmek parası için kesmek zorunda oldukları ağaçla, kuşla, böcekle helalleşen atalarımızın ruhlarının dolaştığı bu topraklardaki canlıların canını kendi canımızdan üstün tutarız. "İncinsek de incitmeyiz" ama zalimin zulmüne de boyun eğmeyiz. 

Bu amaçla 6 Haziran 2010 Pazar günü Abdal Musa'nın yurt tuttuğu, bilim ve sevgi yaydığı, bugüne kadar çok büyük doğal felaketlerin yaşanmadığı bu bereketli topraklara insan eliyle yapılmak istenen kıyıma karşı çıkmak için Abdal Musa'nın ulu divanında olacağız. "İnsanım" diyen herkesi yanımızda mihman olmaya çağırıyoruz.
            


 “Dağlar duman olmadan gel,

   Halım yaman olmadan gel,

   Yetiş son nefesteyim,

   Ömrüm tamam olmadan gel” ki,



“Dağlarına bahar gelsin memleketimin...”



Bilmeyenler için: Abdal Musa Türbesi Elmalı’nın Tekke Köyü’ndedir. Onurlu Duruş saati henüz belli olmamakla birlikte 6 Haziran 2010 Pazar günü saat:10.00 gibi Abdal Musa Türbesi önünde buluşalım, bütünleşelim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder